24 Kasım 2013 Pazar

Hz. İsa'nın Cinsel Hayatı



Hz. İsa'nın Cinsel Hayatı


İncillerde bulunan eksiklik ve boşluklardan birinin de bu kitaplarda Hz.İsa'nın cinsel hayatı hakkında bilgi bulunmayışı olduğunu biraz önce belirtmiştik. İncillerde Hz.İsa'nın evlendiğine dair herhangi bir ifadenin bulunmayışına bakılarak, onun evlenmediğine ve çocuk sahibi olmadığına hükmediliyor. Acaba Hz.İsa, daha davete başlamadan önce gençlik yıllarında karşı cinsten biri ile herhangi bir alâka tesis etmiş miydi? Onun kadınlara karşı cinsel bir duygusu var mıydı? Bu konularda İnciller tamamen suskundurlar. Ancak İnciller baştan sona kadar iyice incelenirse Hz.İsa'nın, tebliğ döneminde dahi kadınlarla çok samimî olduğu, lâubaliliğe kaçan, hatta okuyanın aklına başka şeyleri getiren bazı davranışlara müsamaha ile baktığı görülür. Sinoptik İncillerde bu oldukça açık bir şekilde müşahede edilmektedir. Bu İncillere göre birgün Hz.İsa, Ferrisilerden birinin evine ziyafete gitmiş ve sofraya oturmuştu. Tam o sırada Hz.İsa'nın orada olduğunu duyan günahkâr (fahişe) bir kadın, Ferri-si'nin evine, elinde ak mermerden yapılmış bir kapta değerli bir yağ olduğu halde gelmiş ve onun arkasında durarak ağlamaya başlamıştır. Kadın, gözlerinden akan yaşlarla Hz. İsa'nın ayaklarını ıslatmış, sonra onun yaş ayaklarını saçları ile silmiştir. 


Daha sonra Hz.İsa'nın ayaklarını öpen kadın, en sonunda onun başını kıymetli yağ ile meshetmiştir. Bu gelen kadın günahkâr bir kadın, yani rastgele, erkeklerle düşüp kalkan bir kadındır. Bu kadın önce arkadan gelip Hz. İsa'nın ayaklarına sarılıyor, gözyaşları ile onun ayaklarını ıslattıktan sonra saçlarını ayaklarına sürüyor, ayaklarını öpüyor, en sonunda kıymetli yağı başına sürüyor. Bir kadının bir erkeğe bu şekilde sarılması, onu öpmesi vücut vücuda onunla böylesine sarmaş dolaş olması, bütünü ile ilâhî muhabbete mi bağlı olmuştur? Bu tür yaklaşımlar, başlangıçta İlâhî muhabbet şeklinde bile olsa, kısa bir süre sonra cinsî arzuları davet etmeye başlar. İnsan fıtratının gereği budur. Hz. İsa için bu söz konusu değildir denilebilir, ama kadın günahkâr bir kadındır. Bütün hayatı bu işin içinde geçmiş bir kadın olarak onun cinsî arzularının uyanması bile, günahın hasıl olması için yeterli değil midir? Nitekim Hz.İsa'nın misafir olarak gittiği evin sahibi, bu anormal samimiyeti görünce aklına şüphe düşmüş, yanına gelen bu kadının fahişe olduğunu bilmeyen bu kişinin (Hz.İsa), peygamber olmasının mümkün olamıyacağını düşünmüştür.


İncillere göre Ferrisi'nin bu düşüncesini anlayan Hz.İsa ona cevap verip, "Ben senin evine geldiğim halde su getirip ayaklarımı yıkamadın, ama bu kadın gözyaşları ile ayaklarımı yıkadı, senin evine geldiğimde bana bir öpüş vermedin ama bu kadın geldiğinden beri ayaklarımı durmadan öpmektedir" demiştir. Bir insanın misafir gittiği bir evde ayaklarını yıkamak üzere su istemesi belki makul olabilir, ama gittiği evin sahibinden öpüş istemesi ne demektir? Hele hele ev sahibi ve misafir birbirlerini tanımıyorlarsa ev sahibi gelen misafiri niçin öpsün?


İncillerde Hz.İsa'nın kadınlarla aşırı samimî olduğu başka sahneler de vardır. Hz İsa Geresalıların memleketine gittikten sonra tekrar kayıkla karşı yakaya geçmiş ve bir hastayı iyi etmek üzere kalabalığın arasında yürürken, oniki yıldır kanaması olan bir kadın, arkadan gelip ona dokunmuş ve dokunduğu andan itibaren hemen kanaması kesilmiştir. Fakat kadının Hz.İsa'ya dokunduğu anda Hz.îsa, kendisinden bir şeyin (belki bir gücün) çıkıp gittiğini hissetmiş ve kendisine kimin dokunduğunu sormuştur, Onun bu soruyu sorması üzerine kadın gelip onun ayaklarına kapanmış ve durumunu anlatmıştır.


Hz.İsa, başka birgün Marta adında bir kadının evinde misafir olur. Bu kadının evinde ayrıca Meryem adında bir kızkardeşi vardır (muhtemelen bu kızkardeş daha gençtir ve bekârdır). Marta, Hz. İsa'ya hizmet etmek için koşuşturup dururken, Meryem ona hiç yardım etmez ve sürekli olarak Hz.İsa'nın dizinin dibinde oturur, onunla birlikte vakit geçirir. Marta gelip kızkardeşinin kendisine yardım etmediğini, dolayısı ile onu ikaz etmesini isteyince Hz. İsa, Meryem'i ikaz edeceğine, onu haklı bulur. Muharref İncillerdeki anlatılanlardan bu evde hiçbir erkeğin olmadığı gibi bir ma'na çıkıyor. Hz.İsa erkeksiz bir eve gidip misafir olmuş, evin genç kızı ile dizdize gözgöze tek başlarına bir odada oturmuşlardır. Hz. İsa, Meryem ile beraber olmaktan oldukça memnun olmuş olmalı ki, Marta'nın yaptığı şikayete hiç aldırış etmemiş ve Meryem'in yaptığının doğru olduğunu, ona dokunmamasını Marta'ya söylemiştir.
 

Muharref incillerde kadınlarla ilgili olarak geçen bu vb. ifadeler, Hz.İsa'nm kadınlarla samimiyetinde biraz aşırıya kaçtığını akla getirmektedir. Konu ile alâkası bakımından belirtmek yerinde olacağı için burada bir noktayı ortaya koymak isteriz. Hz.İsa'nm mucizelerinin büyük bir kısmı kadınlarda tecelli etmiştir. Hz.İsa'nın, Petrus'un sıtmalı kaynanasını ve akıntılı kadını iyi etmesi, ölen kız çocuğunu diriltmesi, hatta çarmıha gerildikten sonra ilk olarak Mecdelli Meryeme görünmesi gibi hadiseler buna örnek olarak zikredilebilir.


Hz. İsa'nın mucizelerinde genellikle bir kadın unsuru ön plana çıkmaktadır. Hatta Hz.İsa'nın, vaaz ve nasihat etmek üzere gittiği seyahatlere Havarilerin yanısıra kadınların da katıldığı şu pasajdan açıkça anlaşılmaktadır. "İsa şehir ve köyleri dolaşıp vaaz ederken yanında Havariler, kötü ruhlardan ve hastalıklardan yeni kurtulmuş olan bazı kadınlar, kendisinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli Meryem, Hirodes'in kâhyası Huza'nın karısı Yoanna, Suzanna ve başka birçok kadınlar onunla beraberdi". Seyahatlere iştirak eden üç kadının ismi İncillerde açıkça zikredilmiştir: Bunlar, Mecdelli Meryem, Yoanna ve Suzanna'dır. Metinde bu kadınların dışında daha başka birçok kadının seyahatlere iştirak ettiği nakledildiğine göre heyetteki kadınların sayısı herhalde erkeklerden daha fazladır.


Hz. İsa, tebliğ hayatına otuz yaşında başlamış ve bu görevi otuzüç yaşına kadar sürdürmüştür. Bir erkek için otuzlu yaşlar, erkeklik bakımından kemâle erdiği yaşlardır. Eğer cinsî bir özrü yoksa bu yaşlardaki bir erkeğin, karşı cins için duyguları en doruk noktaya ulaşır. Hele bu erkek bekâr ise ve bir kadınla sarmaş dolaş duruma geliyorsa, şehevî duygularının uyanmaması mümkün değildir. Eğer bu erkeğin bir özrü varsa o zaman zaten kadınlara fazlaca yaklaşamaz. Yani, hem kadınlarla ülfet edip, hem de onlara karşı bir arzu duymaması insanın yaratılışına aykırıdır.


Hristiyan ilim adamları bu noktada şunu söyleyebilirler: "Sizin düşündüğünüz cinsellik, Hz.İsa için geçerli olamaz. O, bu süflî hayatın hiçbir belirtisini, vasfını üzerinde taşımaz, o tür hiçbir duyguya ihtiyaç duymaz. O, cinsel duygulara tabi olan varlık mertebesinden daha yüksek bir derecededir." Bunu söyleyenlere verilecek cevap oldukça basittir. Hz. İsa, yeme, içme, uyuma, dinlenme, eğlenme vb. süflî hayatın birçok özelliğim yaşıyor, düğünlere gidip şarap dahi içiyor da, sıra kadınlara ilgi duymaya gelince mi birdenbire ulvîleşip hiçbir şehevî arzuyu duymamaya başlıyor? O, kadınlarla sarmaş dolaş olduğu, genç bir kadm ile bir odada başbaşa ve dizdize saatlerce yanlız kaldığı halde hiç şehvete kapılmadan nasıl durabiliyor? Muharref İncillerin, Hz.İsa ile ilgili olarak ortaya koydukları tablo, onun ulviyyeti ile asla bağdaşır nitelikte değildir.


Hz.İsa'nın hayatını anlattıkları iddia edilen dört İncil, aslında onun hayatının birçok noktasını ihmal etmişlerdir. Onların anlatmaya çalıştığı İsa, müşahhas bir İsa olmaktan çok, hayatının büyük bir kısmı bilinmeyen ve sis bulutlarının arkasında tam olarak teşhis edilemiyen mechul bir İsa'dır.




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder